ŞANSAL BÜYÜKA
Ferdi’yi sağ bek oynatırsan bir eksik kalırsın. Yani 10 kişi oynarsın. Ferdi’yi sol bek oynatırsan 1 fazla olursun. Yani 11 yerine 12 kişi oynarsın. Çünkü Ferdi solda hem defansif hem ofansif eşit ağırlıklı ve etkili futboluyla bu bir kişilik farkı yaratıyor.
Üstelik 3 gün önce geride Ferdi, önde Kenan Yıldız’la oynarken, bu ikili Almanlar karşısında kocaman bir koridor açmışken, meşhur Sane’yi sahadan silmişken, galibiyete giden birer golü atmışken ne oldu da 3 gün sonra Ferdi sağbeke geçti, Kenan Yıldız 60 dakika kulübede oturdu?
Sağbekte iyi oynayan Zeki’yi, orta sahada muhteşem oynayan Kaan Ayhan’ı hangi gerekçeyle kesti?
Nasıl oldu da ciddi anlamda boy dezavantajı olan Abdülkadir Ömür’den bir santrfor yaratmaya çalıştı?
Geldiği günden beri alkışlamaktan avuçlarımızın içinin kızardığı Montella bu defa Galler karşısında kötü değil feci yanlış bir 11’le sahaya çıktı. Bu yanlışın bedelini ilk yarıda sadece 1-0’la kapatmamız Türk Milli Takımı için futbol şansının dışında adeta mucizeydi.
Ferdi ile başlangıç yaptığında diyebilirsiniz ki “Bir futbolcu bir takımı bu kadar etkiler mi?” Evet etkiler. Bir dişli bozulur, koca bir çark dönmez. Bunu unutmayalım.
Aslında adeta sıfır çektiğimiz, savunmada hücumda asla etkili olamadığımız, orta sahada rakibi durduramadığımız bir ilk yarı oynadık. Sadece savunmadan uzun toplarla, hızlı ve atletik oyuncularımızı kaçırmaya çalıştık.
Ancak Kerem, Barış Alper, Yusuf Sarı gibi ön oyuncularımız gerçek çizgilerinde değildi. Ayrıca Galler’in defans oyuncuları da en az bizim hücumcular kadar hızlı ve atletikti. Her bakımdan bizim için çaresiz bir ilk yarıydı.
Montella ilk yarıdaki gereksiz fantazilerinden ikinci yarıda döndü. Ferdi’yi sola taşıması, geç de olsa Kenan’ı oyuna katması takımı toparladı. Aslında biz Galler karşısında iyi oynadığımız için değil, iyi takım olduğumuz için bir puanı aldık ve grup birinciliğini yakaladık.
Galler maçından genele dönelim. Maçtaki görüntüyü ve tercihleri eleştirdiğimiz gibi alkışlamayı da bilmeliyiz.
Tarihimizde ilk kez grup birincisi olarak Almanya’ya finallere gidiyoruz. Montella başta değerli futbolcularımıza ve emeği geçen kim varsa herkese teşekkür borçluyuz. Sağolsunlar varolsunlar.
Şurası çok önemli. Belki farkında bile değiliz. Montella ile birlikte yenilgiyi unuttuk. Pısırık, titrek, korkak ve ağır oyunu terk ettik. Saldırıyoruz, basıyoruz hızlı oynuyoruz ve kendimize güveniyoruz. Bunların hepsi Montella ile oldu.
Galler maçındaki yanlış tercihlerini nazar boncuğu olsun diye bir kenara koyalım. Ama hoca ve oyuncularımız çok değerli, çok kıymetli, tarihe geçecek bir başarıyı gerçekleştirdi. Dilerim bu Galler maçı da Montella’ya bir ders olur. Yerli yabancı çoğu hocanın yaptığı gibi gereksiz fantazilerinden vazgeçer ve bir daha denemez.
Şimdi önümüzde haziran ayına kadar 6 aylık bir süre var. Bundan sonra organize edilebilir mi bilemem ama çok güçlü 2-3 rakiple hazırlık maçları oynamalıyız. Öyle sıradan takımlarla değil. Fransa, İngiltere, İtalya, İspanya ve benzeri takımlarla. Aynı grupta olmayacağımız kim varsa o ekiplerle. Çünkü Avrupa Şampiyonası’nda bu ekiplerle karşılaşacağız.
Unutulmasın Avrupa Şampiyonası Dünya Kupası’na oranla 10 kat daha zor. Dünya Kupası’na Uzak Doğu’dan, Orta Asya’dan, Afrika’dan sıradan takımlar gelebiliyor. Ama Avrupa Şampiyonası’nda deve dişi gibi takımlar var.
Bu birinci torbayı ikinci torbayı da hiç önemsemiyorum. Bir hedefe varacaksak zaten herkesi yenmen gerekiyor. Ayrıca mesela İtalya 4. torbada. Hollanda 3. torbada. Bunlar güçsüz takımlar mı? O bakımdan kimse bu torbayı falan dert etmesin.
Almanya karşısında kazanan takım o futbol, o hırs, o iştah, o mücadeleyle Avrupa Şampiyonası’nda da hiç kuşkunuz olmasın her takıma yeter. Önemli olan haziran ayı geldiğinde bu milli takımı o seviyede tutabilmek ya da o seviyeye taşıyabilmek. Bu noktayı yakalarsak inanın çok iş yaparız.
Yazıya noktayı bu ülkenin bir vatandaşı olarak Montella’yı, değerli futbolcularımızı ve emeği geçenleri alkışlayarak koyuyorum.